Sayfalar

19 Kasım 2017 Pazar

Bipolar Bozukluk Nedir? (İki Uçlu-Manik Depresif Duygudurum Bozukluğu)




RUH SAĞLIĞI VE PSİKİYATRİ DERSİ PROJE ÖDEVİ İÇİN HAZIRLANMIŞTIR BİPOLAR (İKİ UÇLU - MANİK DEPRESİF) DUYGUDURUM BOZUKLUĞU YAZAN YÖNETEN: BERKAN SEZEN KAMERA: BEYHAN GÜLER, SAMET SEZEN OYUNCULAR: BERKAN SEZEN, BEYHAN GÜLER KURGU VE DÜZENLEME: BERKAN SEZEN KULLANILAN MÜZİKLER Kevin MacLeod sanatçısının Beachfront Celebration - Latinesque adlı şarkısı, Creative Commons Attribution lisansı (https://creativecommons.org/licenses/...) altında lisanslıdır. Kaynak: http://incompetech.com/music/royalty-... Sanatçı: http://incompetech.com/ Twin Musicom sanatçısının Stopping By the Inn adlı şarkısı, Creative Commons Attribution lisansı (https://creativecommons.org/licenses/...) altında lisanslıdır. Kaynak: http://www.twinmusicom.org/song/298/s... Sanatçı: http://www.twinmusicom.org

23 Ekim 2017 Pazartesi

Tanıdık Değil

Kafamı kaldırdım, başka.
Kitaptan kaldırdım, bambaşka.
Sol yanımdaki acı yerini denize bırakmış.
Kafamı kitaba gömüyorum, tanıdık o.
Kitap benden, sonra her şey başka.
Altı çizili cümleleri okuyorum
Üstünü çizdiğim insanlar var, özlemiyorum.
Kafamı kaldırıyorum sonra.
Surların altından geçiyorum, başka...
Galata'ya selam olsun!
Tanıdık değil hiç, her şey çok saçma.

19 Ekim 2017

Berkan Sezen

1 Ekim 2017 Pazar

Acıyı Anlatmak

Acı'yı, acısını güzel anlatan insanları seviyorum. Anlatamayanlar da bir ayrı güzel zaten. Acısı olan herkes güzel aslında ne yazık ki içten içe. Acısı olan herkes özel... Allah'ın acıları olanlara verdiği teselli ödülü yazmak bence, herkesin hayran kaldığı, şairin de içinden söküp atmak istediği yetenek...
Çünkü bilir ki şair; söküp atabilirse en derininden şiirlerini, acılarını da söküp alır o satırlarla.
Bilir ki şair; ölene kadar geçmeyecek insanların dizelerine hayranlığı ve ölene kadar da geçmeyecektir acısı.
Ve bazen "ruhum bedenimden ayrılırken de böyle acıyacak mı?" diye sorar biçare...
Ama yine bilir ki; ruhu bedeninden ayrılırken bile acımayacaktır böyle.
Ve tekrar şairler; kendini öldürecek kadar bencil olmayan insanlardır.
Ve o şairler, tek çareyi kazımakta bulanlardır. Yazmak değil yalnız dediğim.
Kazımak...
Kazır çünkü en derinine acısını, aşkını.. Sevdiğine kazır, kağıtlara değil yalnız. Canı yanar. Yandıkça daha da kazır derinine...
Ve son olarak acıdan şair olana, en acı tesellidir şiirler.

6 Mart 2017

Berkan Sezen

Sahte

Dünya hiç güzel olmayacak değil mi? Mesela ben hep şiir yazacağım son nefesime kadar. Hep bir kulağım acıklı ezgiler duyacak. Kendi çığlıklarımı duymamak için başkalarının feryatlarını dinleyeceğim belki, bilmiyorum. Gözlerim yaşlı, yüreğim katı...

Dünya güzel olmayacak değil mi? Mevsim bahar olsa da kalpler hep kış kalacak. Sıcacık yürekler, buz gibi kalpler tarafından harcanacak yine defalarca. O yüzlerinden hayat fışkıranların katili de, yine defalarca öldürülmüş hayallerin cesetlerinin barındığı soğuk bedenler olacak. Karanlık geceler örtecek günlerimi, yıldızlar kaybolacak. Hem de etrafımdaki herkes güneşin tadını iliklerine kadar çıkarırken...

Hiç sevmediniz değil mi? Kimseyi canınızdan çok sevmediniz. Nefesinizden, hayallerinizden çok... Uğrunda bileklerinizdeki minik kıpırtıyı sonsuza dek yitirebilecek kadar sevmediniz kimseyi ama daima bununla tehdit ettiniz. Ben gidersem bu dünyadan diyerek başlayan cümleleriniz sahteydi hep. Seni her şeyden çok seviyorumlarınız, benim için en önemli şey sensinleriniz de... Sahte. Hepsi sahte!

Siz yalancılar, bir yalan uğruna milyonlarca çiçeği de heba ettiniz! Siz yalancılar, gözlerinizin içine kederle bakan insanların içindeki acıyı bir nefeste yok edebilecekken, ömür boyu dinmeyecek hayal kırıklıklarıyla pekiştirdiniz.

O her şeyden çok sevdiğiniz, göğsünüzdeki güçlü kıpırtıyı, yaşadığınızı sandığınız her sahte duyguya alet ettiniz. Kalbim acıyor demeleriniz de sahteydi sizin. Zalimlerin yüreği acımaz! Onlar ancak acıtmasını bilirler. Elinizi göğsünüze dayayıp nefes alamıyorum da demeyin. Çünkü siz bir soluk daha fazla alabilmek için başkalarının nefesini kestiniz. Git dediniz. Sevmiyorum dediniz, o yalnızca paranın satın alabildiği sahte hediyelere, içinde bir gram duygu olmayan şiirlere boğduğunuz insanlara. Bitti dediniz, istemiyorum dediniz, sıkıldım, yoruldum, unuttum dediniz. Sahi siz neydiniz? Sevmeyi kimden öğrendiniz?

Dünya hiç güzel olmayacak değil mi? İnsanlar hep bencil, çiçekler hep soluk kalacak. Yağmur mutlu etmeyecek çocukları, kar öldüremeyecek mikropları. Çünkü artık mikroplar kapı kollarında, yerlerde değil, insanların beyinlerinde yaşıyor.

Dünya hiç güzel olmayacak değil mi? Kurtulamayacak hayatı bir tiyatro sahnesi sananlardan. Sözlerini yalnızca boğazlarından çıkaranlardan... Onlar bilmez. Eğer yürekten gelmiyorsa bir söz, o söze güvenilmez!

-Berkan SEZEN

5 Şubat 2017

SOLUNCA BIRAKILDIM

Nefes alamıyorum... Canımın acısı ciğerlerime vurdu bugün.
Gözyaşlarım...
Hiç hak etmediler böyle savrulmayı

                              benim "yüzümden..."

O güzel soluklarım uzuun iç çekişlerine döndü bugün.
Umutlarım... şimdi bilmiyorum kimin ellerinde. Kimin sofrasında tuz, kimin gönlünde yalan..
Alıp götürdü biri. Ne yaptı bilmiyorum.
şimdi bilmiyorum kimin yüreğinde talan.

Çocukluğum bırakmayacak katilinin peşini. Büyüklük derdine hiçe sayılmış çocukluğum...
Acı çekmek için feda ettiğim mutluluğum.

           "şşşşşt. sen affet.. bak, acı da mutluluk gibi.. bir var bir yok. hep var hiç yok"

                           zorunda bırakıldım.
evet.
sonunda bırakıldım.
Kırıldım
yoruldum

Kızıldım bugün.. Maviye dönen bir tona büründüm, susun.

                                                    zorunda bırakıldım...

sonunda bırakıldım.. En sonunda acının... en ulaşılmaz yerinde. ennn..

                                                                KORKMAYIN!

Beddualarla kirletmem acılarımı.

                   SAKINNNN.. SEVMEYİN BENİ..

Canımın acısı nefesime vurdu bugün. nefsime vuracak yarın.

                                                                                                           solunca, bırakıldım...

KİMSE İSTEMEZ EVİNDE SOLMUŞ BİR ÇİÇEĞİN SİLÜETİNİ

Berkan SEZEN

12 MART 2017

Şiir Olacak Bu Acılar Büyüyünce

Şiir olacak bu acılar büyüyünce. Yaş olup süzülemedikçe yanaklarımdan, ses olup titreyemedikçe... Ateş olup yanamadıkça boğazımda, kan olup akamadıkça damarlarımdan, zehir olup öldürmedikçe... Şiir olacak bu acılar büyüyünce.

Zararım yok ki kimseye, acımın zararı yok. Feryatlarım tırmalamıyor kimsenin kulaklarını. Tırnaklarım çizmiyor kollarınızı hiçbirinizin. Nefretim kimseye değil. Koymuşum kafamı dizlerimin arasına, görmüyor kimse gözlerimi.

Bakın, yaşamak öyle kolay değil! Nefes almak kolay değil öyle yana yana, su içmek kolay değil boğulurken. Yemek yemek zehir taşarken midenden kolay değil. Konuşmak ağzın nefret doluyken, susmak anlatacak umutların varken... Yaşamak öyle kolay değil!

Şiir olacak bu acılar büyüyünce. Şarkı olacaklar dilimde, duymayacaksınız. Siz kaç acının şarkısını dinlediniz ki? Kaç nefretin kitabını okudunuz? Kaç umudun cesedini gördünüz çöplüklerde? Hangi ateşe baktığınızda görebildiniz içinde kül olan anıları? Siz hangi şiiri hissettiniz de benim acımın şarkısını duyacaksınız?

-Berkan SEZEN

5 Ocak 2017

Kendime Not!

Hayatta her zaman mutlu olmaya çalış. Başkalarının ne düşündüğü, ne söylediği umrunda olmasın. Sırf birileri kırılmasın, üzülmesin diye dikenli teller üzerinde yaşamaya çalışırsan hayatını, sen mahvolursun. Kimse de kalkıp "aferin" demez. Her yerine batan sivri dikenlerin yaralarıyla kalakalırsın ortada. Kendin için yap yaptığın her şeyi. Kendin için yaşa! Varsa bir de bir kaç candan sevdiğin için...

Ne olursa olsun yalnızca "kendi" hayatını yaşa. Kimsenin planı, projesi değilsin sen. Bireysin! Özgürsün başkasının özgürlüğünü kısıtlama eşiğine gelene kadar. İdeallerine sahip çık. Birkaç kendini bilmezin lafına bakıp kendini yetersiz görme. Unutma, insanlar her şeyi kendi görmek istedikleri gibi görürler. Onlar "Yapamazsın!" dedikçe "Ben yaparım!" diyeceksin. Onlar "Beceriksizsin!" dedikçe, sen "Yetenekliyim!" diyeceksin. Ama kibirlenmeden, üstün görmeden kendini kimseden...

İnsanlar çok konuşur. Ne yaparsan yap yaranamadığın birileri olur her zaman hayatta. İşlerine yaramıyorsa yaptığın iş, dünyanın en gereksiz uğraşındasındır. Dünya onların etrafında döner hep, aldırma sen. Duyma onları! Eğer içine siniyorsa yaptığın şey, hiçbir şey alıkoymasın seni yolundan. Bir işe başlamadan önce de vicdanına sor ama mutlaka, doğru mu yapıyorum diye. Onun sesini susturma sakın kalbinde. Yanılma! Kulağına çarpan gereksiz titreşimler değil senin ölçütün. Göğsüne vuran gümbürtü...

Zehir saçma etrafına aman ha! Yüzüne baktığında umut görsün insanlar, hayal kırıklığı değil. Çünkü üzüle üzüle izi kalıyor insanın yüzünde hüznün zamanla. Ağlaya ağlaya derin yollar çiziyor gözyaşları suratında. Göz altların kırışsın ama yaşanmışlıklarından değil, devamlı gülmekten...

Haklıyken özür dileme! Gülme yüzüne gülsünler diye. Kendine gel! Sen de insansın. Her şeye katlanmak, her söyleneni yutmak, her derde deva olmak için programlanmış bir robot değil! Bilirim çaresizliğini. Özünde sevilmek var insanın. İnsan ki ölür sevgisizlikten. İnan ki ölür... Ama n'olursun, sevilmek için sevme!

Deli rüzgarlar gibi es ama fırtına olma! Kendi içine düşsün tüm yıldırımların. Yakıp yıkma derin yangınlarında sevdiklerini de, kırıp geçme. Üzerine yıkılan yüklere kızıp bir depremle silkelenme. Belki de üstündeki binalara yalnız depremlerin nefreti. Ama öldürüyor onunla birlikte içindeki herkesi.

Senin sahip olmak için dünyaları feda edeceğin değerleri başkalarının elinin tersiyle ittiğini göreceksin. Bırak üzülme! Sevincini de doğru yaşa acını da...

Umarım güzel, mutlu, umutlu bir hayatın olur ve bu hayatta insanları olması gereken yere koyabilirsin. Umarım kendini bir yere, birine ait hissedebilirsin.

-Berkan SEZEN

30 Ocak 2017 (Tamamlanma Tarihi)

Gözler

Çokça zaman baktım gözlerinize. Uzun uzun inceledim. Binlerce yüz tanıdım, binlerce farklı göz... Gök mavisi, çimen yeşili, ela, bal, koyu ve açık kahve, kömür karası... Uzun uzun baktım... Yaşanmışlıklarınız yazıyor gözlerinizde. Kimi yeri canlı, kimi yeri soluk o gözlerin. Siz ne kadar inkar etseniz de, hayal kırıklıklarınız taşıyor o iki buruk bakıştan. Mutluluklarınız taşıyor biraz...

Kiminiz umutla bakıyor, kiminiz kederle; kiminiz suçlulukla, kiminiz masumiyetle; kiminiz acıyla, kiminiz sevinçle... İki kirpik arasında yaşıyoruz hayatı aslında. İki aşık arasında... Her aşkın bir bedeli vardır ki bu ne ağır bedel... Kirpiklerimiz, yani o iki aşık sonsuza dek buluştuğundaysa, tüm yaşanmışlıklarımıza kalın bir perde iniveriyor birden. Asla kalkmayacak ağır bir darbe.

Hiç anlamamışımdır bu kadar narin yaratılmış iki organın bu büyük yükü nasıl kaldırabildiğini. Onca acıyı, onca nefreti nasıl barındırabildiğini. Vakit gelip de ufak ufak taşmaya başlayınca pınarlarından hüzün selleri, bir iki dakikada bu seli nasıl kesebildiğini... Hiç anlamamışımdır nasıl hala umutla bakabildiğini.

Çokça zaman baktım gözlerinize. Uzun uzun dinledim çığlıklarını. Evet, sesleri vardır gözlerin. O hiç kimsenin duymadığı sesleri ben duyarım. Gözlerle konuşmayı bilmek gerekir. Sadece izleyerek anlatmak aklındaki her şeyi... Ses tellerini kullanarak bile bu kadar duyguyu anlatamaz kimse.

İlk önce gözleriniz ele veriyor sizi. Bir dakika öncesinin acısıyla, bir asır öncesinin acısı aynı izi bırakıyor bakışlarda. Bir gün öncesinin umuduyla, bin yıl öncesinin hayali aynı izi... Aşkın iziyle aynı acının izi... Hangi mutluluk bedelsiz ki? Siz istediğiniz kadar inkar edin. Susturamazsınız "benim canım yanıyor" diye bağıran gözleri.

Uzun uzun baktım... Neye baktın derseniz, gözlerinizden girdim yüreğinizden çıktım. Umudunuzdan girdim, korkularınızdan çıktım. O  herkesten sakladığınız gizli hıçkırıklarınızı duydum orada. Acınızdan girdim, canınızdan çıktım. Uzun uzun baktım sonra...

Aslında bakmak değil, görmeyi bilmek asıl mesele. Anlatılanları herkes dinler. Hiç anlatılmayanları duymak mesele. Söylenenleri herkes bilir. Hiç söyenmeyenleri hissetmek mesele... Aslında, tüm çıplaklığıyla insanı görmek, gözlerine bakmaktan geçiyor. Her utancı, her gururu, her umudu, her kırgınlığı bakışlarında yazıyor insanın çünkü.

Tam da en derinine bakabilmek mesele...

Berkan SEZEN

7 Nisan 2017

ALIŞTIM ARTIK

Fiziksel olarak tamamiyle içinde bulunduğum bu dünyanın beni sarıp sarmalamayışı daha az yakmaya başladı canımı artık. İçerisinde gezinen boş bedenlerin, bir his yığınına nefretle bakıyor oluşuna kırılmıyorum.

Sevmenin en güzel halini yaşadığıma inandığım sıralarda bana sevgisizliğin en gerçek, en acı ve en çaresiz halini yaşattıkları gelse de arada aklıma, bunun yaşam sevincimi tamamiyle elimden almasına izin vermemeye çalışıyorum. Buna daha ne kadar devam edebilirim, bilmiyorum.

Sevdiği kadar sevilmiyor insan, yazık. "O benden bir parça" dediği insan tarafından da yabancılaştırılıp ebedi bir yalnızlığa mahkum ediliyor ansızın. Sevdiği kadar sevilmiyor... Fedakarlık üzerine kurulmuş bir sevginin altında ezilip kalıyor da çıt çıkarmıyor.

Zamanla, gidenlerin ardından yalnızca kendi acılarına sarılıp ağlamayı, yüreğindeki derin yangını ellerine bulaşan bir iki damla mürekkeple söndürdüğünü sanmayı, içindeki hasret her gün suratına bir çizgi daha eklerken zoraki gülümsemelerle mutlu göründüğüne kendini inandırmayı öğreniyor insan.

Kitaplar, şiirler, müzik... Sonsuz sayıda boş beden. Biri hariç... Her boşluğa istediğim manayı yükleyip ardından yaşadığım hayal kırıklığıyla gözlerimden iki serin yaşın boynuma süzülmesine izin veriyorum. Canım çıkana kadar gözlerimin en derininde saklayacağım mutluluk gözyaşlarım da var.

Beni anlamayan bu dünyaya alıştım artık. Zorbalıkla dindiremem ki ruhumun yalnızlığını. Sevmeyle, sevilmeyle ancak... Yakarak söndüremem ki içimdeki acıyı. Gülmeyle, güldürmeyle, can vererek can bulmayla, umut olup yaşatmayla, bulut bulup yağmuruyla ancak...

Berkan SEZEN

10 Nisan 2017

Sonbahar Değilim

Sonbahar insanıyım ama sonbahar değilim ben. Hiç çiçek öldürmedim. Son baharı bile olurum dünyanın ama yemin ederim sonbahar değilim. Hazanın kasveti ellerimdeki mürekkepte belki, acısı kirpiğimde açan çiçeklerde. Huzuru da var ama yağmurunun yüreğimde, onu da görün. Dökülen yaprakların fedakarlığı saçlarımda, biraz da yeşilden sarıya dönen sokakların hüznü donuk bakışlarımda, bakmayı bilin. İnanın her sonun içinde biraz bahar var. "Çiçeklerin de ruhu var onları acıtmayalım." demişti bir gün birisi. "Bizim de ruhumuz var, neden bizi acıtıyorlar?" demiştim ama ben yine de hiç çiçek öldürmedim. Yemin ederim ben sonbahar değilim.

26 Nisan 2017

-Berkan SEZEN

Dünya Olmalısın



Suya bakarsan görürsün, maviye bakarsan, sarıya bakarsan, güneşe bakarsan, yağmura bakarsan, bana bakarsan görürsün. İnsana bakarsan, çiçeğe bakarsan, kuşlara, ağaçlara, rüzgara, bebeklere, yeşile, mora, kırmızıya, siyaha, beyaza, kendine bakarsan görürsün.

Görürsün! Yaşamak çok güzel. Bakmak yetmez ama, sevmelisin. Suyu sevmelisin. Ellerine, dudaklarına değdiğinde, onun da seni sevdiğini bilmelisin.

Maviyi sevmelisin. Hiç gökyüzüne bakmayanlar varmış, duydum. Kızdım da biraz. İnsan nasıl bakmaz her gün tepesinde duran umuda? Dışarı çıktığında bir kez olsun göğe bakmalısın. O sana hep bakıyor çünkü. Sarıyı sevmelisin, güneşi sevmelisin, o her gün akşama kadar sana aydınlığını, sıcaklığını veriyor. Yağmuru sevmelisin, yağmur can veriyor, huzur veriyor. Müziğine eşlik ediyor tavanda, camda, hatta bazen göz yaşına karışıyor sokakta.

Soğuktur ay, ışığını güneşten alır. Sen ışığını kendi içinden alacaksın. Kendi içindeki ışığı dünyaya yansıtacaksın sevdikçe. İnsanı sevmelisin! Sana güneş gibi ışık, yağmur gibi huzur veren insanlarla tanışacaksın. Sev işte onları. Bazı insanlar da gece gibidir, yalnız ve üşümüş... Onlara da sen güneş olacaksın. Bazen... Hiç sevilmediğini hissedeceksin. Şu koskoca dünyada yalnızlıktan öleceğim diye gecelerce ağlayacaksın. Sabahları uyandığında gözyaşlarını sileceksin yüzünü yıkamadan önce bazen. Yeri gelecek uyuyamayacaksın bile acıdan. Canını çok yakacaklar belki. Belki ölmek isteyeceksin. Yine de sev. Sana canını yakanları sev diyorum farkındayım. Bu çok zor ama sen yapabilirsin. Yalnız herkesten önce kendini sevmelisin. Önce kendine değer ver ki canını acıttıklarında kendine de muhtaç kalma.

Çiçeği sevmelisin dalında, o senin gününü güzelleştiriyor. Bazen pencerende özenle büyüttüğün sırdaşın sardunya, bazen de kırlarda papatya ama sakın koparma. Bir de ne olur pişmanlığın olmasın bir beden sığacak kadar toprakta.

Kuşları, ağaçları, rüzgarı, bebekleri sevmelisin. Onlar senin dünyanı neşelendiriyor. Yeşili, moru, siyahı, beyazı sevmelisin, sen onlarla varsın gözlerinde insanların, onlarla tamsın.

Kırmızıyı sevmelisin. O senin damarlarında hayat, yanağında utanç oluyor. Utanmak güzeldir. Sev kırmızıyı da.

Hatta sevmek yetmez! Kırmızı olmalısın, mavi olmalısın, su olmalısın, çiçek olmalısın, şarkı, şiir, renk olmalısın, yağmur olmalısın. Sen insansın, insan olmalısın. Sen, dünya olmalısın!

Berkan Sezen

30 Nisan 2017

25 Aralık 2016 Pazar

Çocukların Bahar Bahçesi

Çocukluk tüm yaşam dönemlerimizden daha önemlidir. Tüm yetişkinler çocuktu çünkü bir zamanlar. Yalnızca ellerindeki çamurdu kirleri. Sadece istedikleri oyuncak alınmadığında öfkeyle parlıyordu gözleri. Sonra büyükler tarafından kırıldılar birer birer. Büyük olmak sonradan öğretildi tüm çocuklara zorla.

Hayatımızın ilk on yılında, bambaşka bir dünyada yaşarız adeta. Hayallerle dolu o dünya tamamen kendimize ait kurallarla çevrilidir. Yani özgürlükle... Devasa kelebeklere ve karınca kadar fillere bile rastlanılabilir o dünyada. Trenler uçar, ağaçlar da yürür mesela. Sınırsız büyüklükteki hayal dünyamızda hiçbir kötülüğe yer yoktur. O yüzden kötülük de sonradan öğretilir tüm çocuklara. Sonra o sonsuz bahar bahçemizin yapraklarına hazan gelir bir anda.

Çocukken aldığımız yaralar ölene kadar iyileşmez. Şayet yetişkinler kişiliğimizin şekillendiği o beş on yılın bizim tüm hayatımızı nasıl değiştirebileceğini bilselerdi, hiçbirimize en ufak kötülüğü bile hissettirmezlerdi bu dünyada. Birer fidan gibidir her çocuk. Doğru yere doğru zamanda dikildiğinde, veremeyeceği meyve yoktur. Sıcaktan bunalanlara gölge, şairlere ilham, kuşlara yuva olur. Eğer güneş almayan bir kuytuya dikilirse o fidan kışın ortasında, hayal kırıklığından başka bir şey elde edilemez. Yetişkinler çocukların güneşi olmalıdır, gölgesi değil. İşte o zaman verimli gençler yetiştirilebilir.

Çocuklar, yani geleceğimizin büyükleri... O kadar önemliler ki, birinin dahi kalbinin kırılması tüm dünyayı kırmalı. Her çocuk ilgiyi hak eder ancak her yetişkin bu ihtiyacı karşılayabilecek yeterlilikte değil. Ne zaman insanlar sevmenin her şeyden önemli olduğunu anlarlarsa, o zaman hazan çocukların bahar bahçesinden bir daha geri gelmemek üzere ayrılır.

-Berkan SEZEN

25 Aralık 2016

18 Aralık 2016 Pazar

Her Yerimden Kırılabiliyorum

Kırıldım.

Defalarca, hem de en olmayacak yerlerimden...

Gözlerimden kırılmıştım bir gün hatırlıyorum. Hüznüm minik yaşlara dönüşüp süzülürken yanaklarımdan boynuma, silmemişti kimse çocuk gözyaşlarımı. Gözlerime bakmaya tenezzül dahi edilmemişti. Ya da cesaret... Bilmiyorum. İşte öyle anlar, umutla parlayan, etrafına mutluluktan başka hiçbir şey saçmayan gözleri dondurup koyu nefret kristallerinin ardına gizleyebiliyor ve o kristalleri hiçbir sıcak gözyaşı artık kıramıyor. Artık kim baksa o gözlere, karanlıktan başka hiçbir şey göremiyor.

Bacağım kırılmadı benim hiç. Ama bacaklarımdan kırılmıştım bir kere. İki kelime kırabiliyor o kalın kemikleri hiç zorlanmadan."Sen gelme!" Sen de gitmiyorsun sonra... O paramparça edilen kemikler saçılmıyor ama etrafa kırılmış camlar gibi. Yüreğini kaplayan o sonsuz sevgi saçılıyor geri dönmemek üzere.

Kollarım kırılmıştı bir gün. Hem de öyle komşunun bahçesinden meyve çalmaya çalışırken ağaçtan düşmekle falan değil. Sarılmak niyetiyle uzattığım kollarım, havada kalınca kırıldı işte. Bir daha da kimseye uzatamadım... Karşılıksız sevginin tarifsiz acısı bağladı her yerinden kırılmış kollarımı.

Haykıramadıkça içimdeki acıyı dobra dobra, dilim kırıldı her acıtana. Kulaklarım kırıldı ama duyduğum kötü sözlerin sahiplerine değil, bir "Nasılsın?" demeyi çok gören insanlara.

Nefesim bile öyle kırıldı ki, titremiyor ses tellerim artık hiçbir acıda. Söndürmüyor içimdeki ateşi sessizliğim ama konuşunca da dinlenmiyor sözlerim. Gerek yok boşuna biraz daha nefesimi, hevesimi kırmaya.

Ne de kırılganım değil mi? Ne de alıngan... Sizin sadece kalbiniz kırılmayı öğrenmiş. Bakın! Ben her yerimden kırılabiliyorum. Sonra, yine yüzlerce kez paramparça yaşamayı öğreniyorum.

Beyaz bir kağıt gibidir insanlar. O kağıda attığınız çizik ise ya hiç geçmez ya da silmeye çalışırken kağıdı yırtarsınız. Çizmeyin yazık, yırtmayın artık!

-Berkan SEZEN

18 Aralık 2016

6 Kasım 2016 Pazar

Ya Umut Yoksa?

Umut...

Dünyanın en mükemmel ve aynı zamanda en berbat hissidir. Her gözyaşımın nedenidir de diyebilirim açıkça. Faili yüreğimin her yanışının... Katili yaşam sevincimin ya da...

Gözümde büyüttüğüm o mutluluklar, sevinçler, tebessümler... Yalnız ben ağladığım için yağdığını sandığım yağmur... Bana doğan güneş... Benim için parlayan yıldızlar ve yine bana feda edilen binlercesi... Sırf ben göreyim diye yananları... Dileklerim... Hepsi... Hepsi benim için...

"Bir Gün Her Şey Çok Güzel Olacak" adlı filmin senaristiydim sanırım bir zamanlar. "Herkes Beni Çok Seviyor" adlı kitabın yazarı... "Dünya Mükemmel Bir Yer" adlı şiirin şairi...

Beyaz perdede yalnızca bir kişinin izlediği tek oyunculu o filme noldu biliyor musunuz? Oyuncusu yalnız olduğunu fark etti yıllar sonra. Yanında sandığı tüm o karakterlerin yalnızca birer hayal olduğunu anladı. Yönetmenin de, oyuncunun da, senaristin de kendisi olduğunu... Kendi elleriyle kendi haberini yaptı sonra o yosun değil, keder tutmuş duvarlara.

"Umut dolu filmi izlemeye yalnızca bir kişi gitti. Hasılat ise ömür boyu dinmeyecek gözyaşları."

Eline aldığı o fırça, sürterken pürüzlü kaygılara, kimse görmedi puslu gözlerini diye, şükretti tanrıya.

Sonra da öldü zaten başrol. Hani "O boşrol. Ölürse film biter." denir ya. O film bitmedi.

Bakın! Şimdi fragmanı oynuyor hayatın her acı arasında.

Yalnızca bir kişinin sayfalarını karıştırmaya cesaret ettiği o kitaba noldu biliyor musunuz? Yırtıldı. Hem de orta yerinden... Hem de... Hem de en güzel cümlesinden... "Seni Seviyorum." diyemedi ana karakter o anda.

"Seni" dedi... Ama sevemedi...

Sadece bir kişinin dizelerinde kaybolduğu o şiire noldu biliyor musunuz? Okumadı kimse. Tutmadı. Dünya da mükemmel olmadı.

"O umut var ya. Önce çaresizliğe dönüşüyor gözlerinin önünde, sonra yavaş yavaş kanına işliyor bir zehir gibi. Bulana kadar kalbini, yakıyor her damarını, tenini. Ulaşınca da ya durduruyor yüreğini hızla ya da gümbür gümbür çalıştırıyor. Bu sefer umut değil, çaresizlik ve hayal kırıklığı yayılıyor saç diplerine kadar. Teninin en uzak noktasına kadar... Sonra patlıyor ve saçılıyor her yerinden buram buram. Dünyayı daraltıveriyor bir anda. O "umut" dolu dünyayı... İntihar gibi. Kendi kendini imha gibi.

Sonra cenin pozisyonunda kalıyorsun saatlerce, günlerce. Belki aylar geçiyor çaresizlikle. Senin ellerin hala başında. Vücudun utançla küçülmüş ve kendine sığınmış bu koca dünyada. O umut. O umut yakıyor işte. O umut öldürüyor. Kafana dank edince bazı şeyler o umut en çok yakan şey oluyor canını."

Bu dünyadan bir ben geçtim! Acılarımı bir ben seçtim! Bir ben sevdim...

Ya umut yoksa? Sen de sever misin?


6 Kasım 2016

Berkan SEZEN