Defalarca, hem de en olmayacak yerlerimden...
Gözlerimden kırılmıştım bir gün hatırlıyorum. Hüznüm minik yaşlara dönüşüp süzülürken yanaklarımdan boynuma, silmemişti kimse çocuk gözyaşlarımı. Gözlerime bakmaya tenezzül dahi edilmemişti. Ya da cesaret... Bilmiyorum. İşte öyle anlar, umutla parlayan, etrafına mutluluktan başka hiçbir şey saçmayan gözleri dondurup koyu nefret kristallerinin ardına gizleyebiliyor ve o kristalleri hiçbir sıcak gözyaşı artık kıramıyor. Artık kim baksa o gözlere, karanlıktan başka hiçbir şey göremiyor.
Bacağım kırılmadı benim hiç. Ama bacaklarımdan kırılmıştım bir kere. İki kelime kırabiliyor o kalın kemikleri hiç zorlanmadan."Sen gelme!" Sen de gitmiyorsun sonra... O paramparça edilen kemikler saçılmıyor ama etrafa kırılmış camlar gibi. Yüreğini kaplayan o sonsuz sevgi saçılıyor geri dönmemek üzere.
Kollarım kırılmıştı bir gün. Hem de öyle komşunun bahçesinden meyve çalmaya çalışırken ağaçtan düşmekle falan değil. Sarılmak niyetiyle uzattığım kollarım, havada kalınca kırıldı işte. Bir daha da kimseye uzatamadım... Karşılıksız sevginin tarifsiz acısı bağladı her yerinden kırılmış kollarımı.
Haykıramadıkça içimdeki acıyı dobra dobra, dilim kırıldı her acıtana. Kulaklarım kırıldı ama duyduğum kötü sözlerin sahiplerine değil, bir "Nasılsın?" demeyi çok gören insanlara.
Nefesim bile öyle kırıldı ki, titremiyor ses tellerim artık hiçbir acıda. Söndürmüyor içimdeki ateşi sessizliğim ama konuşunca da dinlenmiyor sözlerim. Gerek yok boşuna biraz daha nefesimi, hevesimi kırmaya.
Ne de kırılganım değil mi? Ne de alıngan... Sizin sadece kalbiniz kırılmayı öğrenmiş. Bakın! Ben her yerimden kırılabiliyorum. Sonra, yine yüzlerce kez paramparça yaşamayı öğreniyorum.
Haykıramadıkça içimdeki acıyı dobra dobra, dilim kırıldı her acıtana. Kulaklarım kırıldı ama duyduğum kötü sözlerin sahiplerine değil, bir "Nasılsın?" demeyi çok gören insanlara.
Nefesim bile öyle kırıldı ki, titremiyor ses tellerim artık hiçbir acıda. Söndürmüyor içimdeki ateşi sessizliğim ama konuşunca da dinlenmiyor sözlerim. Gerek yok boşuna biraz daha nefesimi, hevesimi kırmaya.
Ne de kırılganım değil mi? Ne de alıngan... Sizin sadece kalbiniz kırılmayı öğrenmiş. Bakın! Ben her yerimden kırılabiliyorum. Sonra, yine yüzlerce kez paramparça yaşamayı öğreniyorum.
Beyaz bir kağıt gibidir insanlar. O kağıda attığınız çizik ise ya hiç geçmez ya da silmeye çalışırken kağıdı yırtarsınız. Çizmeyin yazık, yırtmayın artık!
-Berkan SEZEN
18 Aralık 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder