Sayfalar

25 Aralık 2016 Pazar

Çocukların Bahar Bahçesi

Çocukluk tüm yaşam dönemlerimizden daha önemlidir. Tüm yetişkinler çocuktu çünkü bir zamanlar. Yalnızca ellerindeki çamurdu kirleri. Sadece istedikleri oyuncak alınmadığında öfkeyle parlıyordu gözleri. Sonra büyükler tarafından kırıldılar birer birer. Büyük olmak sonradan öğretildi tüm çocuklara zorla.

Hayatımızın ilk on yılında, bambaşka bir dünyada yaşarız adeta. Hayallerle dolu o dünya tamamen kendimize ait kurallarla çevrilidir. Yani özgürlükle... Devasa kelebeklere ve karınca kadar fillere bile rastlanılabilir o dünyada. Trenler uçar, ağaçlar da yürür mesela. Sınırsız büyüklükteki hayal dünyamızda hiçbir kötülüğe yer yoktur. O yüzden kötülük de sonradan öğretilir tüm çocuklara. Sonra o sonsuz bahar bahçemizin yapraklarına hazan gelir bir anda.

Çocukken aldığımız yaralar ölene kadar iyileşmez. Şayet yetişkinler kişiliğimizin şekillendiği o beş on yılın bizim tüm hayatımızı nasıl değiştirebileceğini bilselerdi, hiçbirimize en ufak kötülüğü bile hissettirmezlerdi bu dünyada. Birer fidan gibidir her çocuk. Doğru yere doğru zamanda dikildiğinde, veremeyeceği meyve yoktur. Sıcaktan bunalanlara gölge, şairlere ilham, kuşlara yuva olur. Eğer güneş almayan bir kuytuya dikilirse o fidan kışın ortasında, hayal kırıklığından başka bir şey elde edilemez. Yetişkinler çocukların güneşi olmalıdır, gölgesi değil. İşte o zaman verimli gençler yetiştirilebilir.

Çocuklar, yani geleceğimizin büyükleri... O kadar önemliler ki, birinin dahi kalbinin kırılması tüm dünyayı kırmalı. Her çocuk ilgiyi hak eder ancak her yetişkin bu ihtiyacı karşılayabilecek yeterlilikte değil. Ne zaman insanlar sevmenin her şeyden önemli olduğunu anlarlarsa, o zaman hazan çocukların bahar bahçesinden bir daha geri gelmemek üzere ayrılır.

-Berkan SEZEN

25 Aralık 2016

18 Aralık 2016 Pazar

Her Yerimden Kırılabiliyorum

Kırıldım.

Defalarca, hem de en olmayacak yerlerimden...

Gözlerimden kırılmıştım bir gün hatırlıyorum. Hüznüm minik yaşlara dönüşüp süzülürken yanaklarımdan boynuma, silmemişti kimse çocuk gözyaşlarımı. Gözlerime bakmaya tenezzül dahi edilmemişti. Ya da cesaret... Bilmiyorum. İşte öyle anlar, umutla parlayan, etrafına mutluluktan başka hiçbir şey saçmayan gözleri dondurup koyu nefret kristallerinin ardına gizleyebiliyor ve o kristalleri hiçbir sıcak gözyaşı artık kıramıyor. Artık kim baksa o gözlere, karanlıktan başka hiçbir şey göremiyor.

Bacağım kırılmadı benim hiç. Ama bacaklarımdan kırılmıştım bir kere. İki kelime kırabiliyor o kalın kemikleri hiç zorlanmadan."Sen gelme!" Sen de gitmiyorsun sonra... O paramparça edilen kemikler saçılmıyor ama etrafa kırılmış camlar gibi. Yüreğini kaplayan o sonsuz sevgi saçılıyor geri dönmemek üzere.

Kollarım kırılmıştı bir gün. Hem de öyle komşunun bahçesinden meyve çalmaya çalışırken ağaçtan düşmekle falan değil. Sarılmak niyetiyle uzattığım kollarım, havada kalınca kırıldı işte. Bir daha da kimseye uzatamadım... Karşılıksız sevginin tarifsiz acısı bağladı her yerinden kırılmış kollarımı.

Haykıramadıkça içimdeki acıyı dobra dobra, dilim kırıldı her acıtana. Kulaklarım kırıldı ama duyduğum kötü sözlerin sahiplerine değil, bir "Nasılsın?" demeyi çok gören insanlara.

Nefesim bile öyle kırıldı ki, titremiyor ses tellerim artık hiçbir acıda. Söndürmüyor içimdeki ateşi sessizliğim ama konuşunca da dinlenmiyor sözlerim. Gerek yok boşuna biraz daha nefesimi, hevesimi kırmaya.

Ne de kırılganım değil mi? Ne de alıngan... Sizin sadece kalbiniz kırılmayı öğrenmiş. Bakın! Ben her yerimden kırılabiliyorum. Sonra, yine yüzlerce kez paramparça yaşamayı öğreniyorum.

Beyaz bir kağıt gibidir insanlar. O kağıda attığınız çizik ise ya hiç geçmez ya da silmeye çalışırken kağıdı yırtarsınız. Çizmeyin yazık, yırtmayın artık!

-Berkan SEZEN

18 Aralık 2016

6 Kasım 2016 Pazar

Ya Umut Yoksa?

Umut...

Dünyanın en mükemmel ve aynı zamanda en berbat hissidir. Her gözyaşımın nedenidir de diyebilirim açıkça. Faili yüreğimin her yanışının... Katili yaşam sevincimin ya da...

Gözümde büyüttüğüm o mutluluklar, sevinçler, tebessümler... Yalnız ben ağladığım için yağdığını sandığım yağmur... Bana doğan güneş... Benim için parlayan yıldızlar ve yine bana feda edilen binlercesi... Sırf ben göreyim diye yananları... Dileklerim... Hepsi... Hepsi benim için...

"Bir Gün Her Şey Çok Güzel Olacak" adlı filmin senaristiydim sanırım bir zamanlar. "Herkes Beni Çok Seviyor" adlı kitabın yazarı... "Dünya Mükemmel Bir Yer" adlı şiirin şairi...

Beyaz perdede yalnızca bir kişinin izlediği tek oyunculu o filme noldu biliyor musunuz? Oyuncusu yalnız olduğunu fark etti yıllar sonra. Yanında sandığı tüm o karakterlerin yalnızca birer hayal olduğunu anladı. Yönetmenin de, oyuncunun da, senaristin de kendisi olduğunu... Kendi elleriyle kendi haberini yaptı sonra o yosun değil, keder tutmuş duvarlara.

"Umut dolu filmi izlemeye yalnızca bir kişi gitti. Hasılat ise ömür boyu dinmeyecek gözyaşları."

Eline aldığı o fırça, sürterken pürüzlü kaygılara, kimse görmedi puslu gözlerini diye, şükretti tanrıya.

Sonra da öldü zaten başrol. Hani "O boşrol. Ölürse film biter." denir ya. O film bitmedi.

Bakın! Şimdi fragmanı oynuyor hayatın her acı arasında.

Yalnızca bir kişinin sayfalarını karıştırmaya cesaret ettiği o kitaba noldu biliyor musunuz? Yırtıldı. Hem de orta yerinden... Hem de... Hem de en güzel cümlesinden... "Seni Seviyorum." diyemedi ana karakter o anda.

"Seni" dedi... Ama sevemedi...

Sadece bir kişinin dizelerinde kaybolduğu o şiire noldu biliyor musunuz? Okumadı kimse. Tutmadı. Dünya da mükemmel olmadı.

"O umut var ya. Önce çaresizliğe dönüşüyor gözlerinin önünde, sonra yavaş yavaş kanına işliyor bir zehir gibi. Bulana kadar kalbini, yakıyor her damarını, tenini. Ulaşınca da ya durduruyor yüreğini hızla ya da gümbür gümbür çalıştırıyor. Bu sefer umut değil, çaresizlik ve hayal kırıklığı yayılıyor saç diplerine kadar. Teninin en uzak noktasına kadar... Sonra patlıyor ve saçılıyor her yerinden buram buram. Dünyayı daraltıveriyor bir anda. O "umut" dolu dünyayı... İntihar gibi. Kendi kendini imha gibi.

Sonra cenin pozisyonunda kalıyorsun saatlerce, günlerce. Belki aylar geçiyor çaresizlikle. Senin ellerin hala başında. Vücudun utançla küçülmüş ve kendine sığınmış bu koca dünyada. O umut. O umut yakıyor işte. O umut öldürüyor. Kafana dank edince bazı şeyler o umut en çok yakan şey oluyor canını."

Bu dünyadan bir ben geçtim! Acılarımı bir ben seçtim! Bir ben sevdim...

Ya umut yoksa? Sen de sever misin?


6 Kasım 2016

Berkan SEZEN